Yeni Sitemiz www.tikmatik.net Herkezi Bekleriz..
Konulara Cevap Yazabilmek İçin Üye Olmalısınız...
Forumdaki Linkleri Görebilmek İçin Üye Olmalısınız !

Join the forum, it's quick and easy

Yeni Sitemiz www.tikmatik.net Herkezi Bekleriz..
Konulara Cevap Yazabilmek İçin Üye Olmalısınız...
Forumdaki Linkleri Görebilmek İçin Üye Olmalısınız !
Yeni Sitemiz www.tikmatik.net Herkezi Bekleriz..
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.

Aşağa gitmek
BuRaK
BuRaK
Yönetici
Yönetici
Erkek Mesaj Sayısı : 361
Yaş : 34
Nerden : Türkiye
İş/Hobiler : İnternet
Puan : 3095
İtibar : 5
Kayıt tarihi : 15/07/08
https://forumunadresi.catsboard.com

Maide suresi 19.ncu ayetinin tefsiri Empty Maide suresi 19.ncu ayetinin tefsiri

Paz Ocak 24, 2010 11:51 am
fahreddin razi mefahitul gayb.maide suresi 19 ayeti kerimesi tefsiri.



"Ey Ehl-i kitap, peygamberlerin arkası kesildikten sonra size, (hakikatleri)söyleyip duran elçimiz gelmiştir. Ta ki, "Bize ne bir rahmet müjdecisi ne de bir azap habercisi gelmedi" demiyesiniz diye... işte size rahmet müjdecisi de, azap habercisi de geldi artık... Allah, her şeye hakkıyla kadirdir" (MAide. 19).

Âyetle ilgili birkaç mesele vardır:

Peygamberlerin ınkıtâya uğradığı bir esnada Hz. Muhammed (s.a.s)'in gönderilmesindeki fayda şudur:

Çok eskiden gönderilmiş oldukları ve üzerlerinden epeyce bir zaman geçmiş olduğu için, önceki şeriatlar değiştirilmiş ve tahrif edilmişti. Bu sebeple, hak, bâtıla; doğru, yanlışa karışmıştı. Bu durum ise, insanların ibadetten uzaklaşmaları için apaçık bir mazeret halini almıştı. Çünkü insanlar, "Ey Rabbimiz, biliyoruz ki sana ibadet etmemiz gerekiyor. Fakat sana nasıl ibadet edeceğimizi bilemiyoruz" diyorlardı.

Bundan dolayı, Hak Teâlâ bu mazereti izâle etmek için, o esnada Hz. Muhammed (s.a.s)'i göndermişti. Bu husus âyette "Bize ne bir rahmet müjdecisi, ne de bir azap habercisi gelmedi" demeyesiniz diye" ifadesiyle anlatılmaktadır.

Yani, "Biz, bu fetret döneminde o peygamberi size, "Bu vakitte bize ne bir rahmet müjdecisi, ne de bir azap habercisi gelmedi" demeyesiniz diye gönderdik" demektir.

Sonra yüce Allah,

"İşte size rahmet müjdecisi de, azap habercisi de geldi artık" buyurmuştur, Binâenaleyh bu manîniz zail oldu ve mazeret kapısı kapandı.

Hak Teâlâ daha sonra ise, "Allah her şeye hakkıyla kadirdir"

buyurmuştur.

Bu ifâdenin mânası şudur:

Fetretin meydana gelmesi, insanların peygamber gönderilmesine ihtiyaç duymalarını gerektirir. Allah Teâlâ da her şeye kadirdir. Binâenaleyh peygamber göndermeye de kadirdir

Ve öyle sandılar ki bir belâ olmayacaktır. Kör kesildiler, sağır kesildiler onlar. Sonra Allah onlara tevbe nasip etti. Sonra yine içlerinden birçoğu kör ve sağır oldular. Allah, ne yaparlarsa hakkıyla görücüdür" (Mâİda, 71).

Kör ve Sağır Kesilmelerinin İki Kere Oluşunun Manası


Âyet-i kerime, Hakk'a ulaşma hususundaki körlük ve sağırlıklarının iki defa hasıl olduğuna delâlet etmektedir.

Müfessirler, bu iki defa ile ne murad edildiği hususunda ihtilaf ederek, şunları ileri sürmüşlerdir:

1) Bundan murad şudur: Onlar, Hz. Zekeriyya, Hz. Yahya

ve Hz. İsa (a.s) zamanlarında hidâyete karşı kör ve sağır oldular da, sonra Allah onlardan bir kısmına imanı nasîb ederek, tövbelerini kabul etti. Daha sonra bunların pek çoğu, Hz. Muhammed (s.a.s)'in peygamberliğini inkâr etmek sureti ile, O'nun zamanında (ikinci defa) kör ve sağır oldular. Cenâb-ı Hak, "İçlerinden bir çoğu,..' buyurmuştur. Çünkü yahûdilerin ekserisi, Hz. Peygamber (s.a.s)'i inkâr hususunda ısrar etmişlerse de, Abdullah İbn Selâm (r.a) ve arkadaşları gibi, içlerinden bir grup ona imân etmişlerdir.

2) Onlar buzağıya ibadet ettikleri esnada kör ve sağır olmuşlar, sonra bu şirklerinden tevbe etmişler, Allah Teâlâ da onların tevbelerini kabul etmiştir. Sonra bunlardan pek çoğu, işi sarpa sardırarak, kör ve sağır olmuşlardır ki bu da onların, Allah'ı açıkça görmeyi istemeleri ve meleklerin inmesini talep etmeleridir.

3) Kaffâl (r.h) şöyle demektedir: "Cenâb-ı Hak, İsrâ (Benî İsrail) sûresinde, bu âyetin tefsiri mahiyetindeki birçok âyet getirerek, "Biz kitapta, İsrâftogullanna şu haberi verdik: "Siz yeryüzünde muhakkak iki kere fesad çıkaracaksınız ve muhakkak büyük bir serkeşlik yapıp azacaksınız. İşte o ikiden birincisinin vakti gelince, çok çetin bir kuvvete sahip kullarımızı ijzerintze musallat kıldık ve onlar evlerin(izin) aralarına kadar girip, (sizi) aradılar. (Bu), yerine getirilmiş bir vaad idi. Sonra bunlara karşı size tekrar devlet ve galebe (üstünlük) verdik. Mallarla ve oğullarla sizin imdadınıza yetiştik ve sizi sayıca çoğalttık..." (isrâ, 4-6) buyurmuştur ki bu onların (hidayete karşı) birinci körlük ve sağırlıklarıdır. Sonra Hak Teâlâ, "Artık diğer (fesadın) vakti gelince, yüzlerinizi (korkudan) karartsınlar, mescidlerinize, birinci defa girdikleri gibi girsinler, galebe ve istilâ ettiklerini alabildiğine mahvetsinler diye (yine size düşmanlarınızı musallat ettik)" M, 7) buyurmuştur ki bu da, "sonra yine içlerinden bir çoğunun (ikinci defa) kör ve sağır olmalarıdır."

4) Âyetteki, "Kör kesildiler, sağır kesildiler onlar" tabirinin mânası, Hz. Dâvûd ile Hz. Süleyman ve diğer peygamberlerini, Cenâb-ı Hak onlara peygamber olarak gönderdiğinde tahakkuk etmiştir. Sonra onlar Allah'a imân etmişler ve Allah tövbelerini kabul etmiş, daha sonra araya bir fetret (peygambersizlik) devri girince, yeniden kör ve sağır olmuşlardır.
Sayfa başına dön
Similar topics
Bu forumun müsaadesi var:
Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz